" ... UNUTMAYINIZ Kİ SAĞLIKLI BİR KUR’AN ANLAYIŞI … ANCAK SÜNNET’LE MÜMKÜNDÜR …
TACUDDİN EL BAYBURDİ

Büyük şirkte de cehalet mazerettir


Tekfirde aşırı giden asabi ruhlu insanların öne sürdüğü asılsız şeylerden birisi de, büyük şirk'te cehalet asla mazeret değildir...

Ben bu kısa çalışmam da onların bu konudaki iddialarının batıl olduğunu deliller çerçevesinde anlatmaya çalıştım ...

1 = KENDİSİNİ  YAKTIRAN  ADAMIN  ARIZASI  BÜYÜK  ŞİRKTİ  …

“ … Ebu Hureyre r.a’dan. Rasulullah s.a.v şöyle buyurmuştur : Asla hiçbir hasenesi olmayan bir adam kendi ailesine hitaben : Öldüğüm zaman beni yakın. Sonra külümün yarısını kara tarafına savurup uçurun,yarısını da denize savurun. Allah’a yemin ederim ki, eğer Allah o külleri toparlayıp diriltmeye kadir olursa alemde hiç kimseye azab etmediği bir şekilde bana azab eder dedi. Bu kimse öldüğü zaman emrettiği işi yaptılar. Neticede Allah karaya emretti kara bütün kül zerrelerini topladı. Allah denize emretti, o da bütün kül  zerrelerini  topladı. Sonra  Allah  o  kimseye :  Bunu niçin yaptın ? diye sordu. O zat : Senden korktuğumdan dolayı ey rabbim. Halbuki sen bunu en iyi bilensin ! dedi. Bunun üzerine Allah o kimseyi bağışladı. “

Buhari  : 16.c.7364.s - Müslim : 8.c. 2756.n

Şeyhul İslam İbni Teymiyye diyor ki : “…. Bu adam, kemikleri üğütülüp toz duman olduktan sonra Allah’ın kendisini diriltemiyeceğini sanıyordu. Halbuki Allah’ın kudretinin buna yatmeyeceğini sanmak küfürdür. Fakat o kimse Allah’a iman etmesi, emirlerini tasdik etmesi, azabından korkmasına rağmen Allah’ın kudretindeki bu bilgisizliği yüzünden hataya düştü. Dolayısiyle Allah onu bağışladı…”

Feteva :11.409

" Bu adam, çocuklarına yaptığı vasiyetteki şeyler kendisine yapıldığında Allah’ın onu toplayıp diriltmeye kadir olmayacağını zannediyordu. Yine bu adam, bir şey böyle paramparça dağıldıktan sonra Allah’ın onu tekrar eski haline döndüremeyeceğini zannediyordu. Bunlardan her biri Allah-u Teâlâ’nın kudretini ve bedenlerin tekrar diriltileceğini inkardır. Bu ise küfürdür. Ancak bu adam Allah-u Teâlâ'ya, O’nun emrine iman etmekle ve O’ndan korkmakla birlikte cahil biridir ve hatalı bir zanna kapılmıştır ( sapmıştır ). Allah da onun bu hatasını affetmiştir. Adam bu şekilde yaptığı zaman kesin olarak tekrar diriltilmeyeceğini umuyordu. Hadis bunu açık olarak göstermektedir. Adamın tekrar dirilme (yani cüzlere ayrılmış bedenin tekrar eski haline gelmesi) konusunda en azından şüphesi vardır, bu ise küfürdür. Eğer ona tebliğ ulaşmışsa tekfir edilir. Çünkü o zaman, Allah-u Teâlâ’ya imanı yok demektir.

Adamın : " Eğer Allah bana güç yetirirse " sözünü " Eğer Allah bana takdir etmişse " veya " Eğer Allah bana daraltırsa ( kısarsa ) " olarak tevil edenler yanlış yapmışlar ve kelimeleri yerlerinden oynatmışlardır. Çünkü hadiste zikredilen adam Allah’ın onu bir araya getirip eski bedenine döndürmemesi için kendisinin yakılmasını ve parçalara ayrılmasını emretmiştir ve demiştir ki :

" Ben öldüğüm zaman beni yakın, sonra da beni kül haline getirin, sonra da beni rüzgarın içinde, denize savurun. Vallahi! Eğer Rabbimin buna gücü yeterse muhakkakki beni, hiç kimsenin azap edemeyeceği bir azaba uğratır."

Bu ikinci cümlenin başında birinci cümleden sonra ( fe ) harfi ( fe vallahi ) kullanılmıştır. Bu da, o adamın bu işi yaptırmakta ki sebebine işaret etmektedir. O, bu işi yaptı. Çünkü, böyle yaptırdığında Allah’ın ona ( onu tekrar eski halinde diriltmeye ) gücünün yetmeyeceğini zannediyordu. Eğer adam, bu şekilde yapmadığı zaman Allah’ın kendisini tekrar diriltmeğe kadir olduğuna inandığı gibi, bu şekilde yaptığı zaman Allah’ın kendisini yine de dirilteceğine inansaydı, o zaman bu amelin kendisine hiçbir fayda sağlamayacağını da bilirdi."

" Bu olayın en doğru açıklaması şöyledir : Bu adam Allah’ın sıfatlarının hepsini hakkıyla ve Allah’ın kudretini tafsilatıyla bilen birisi değildir. Mü’minlerin çoğu da böyledir. Ancak Böyle konularda cahil olan kimse kafir olmaz. " 

Mecmua el Fetava c: 11 s: 410-411

İbn Teymiye fetvalarında başka bir yerde şöyle demektedir :  

" Bu hadis, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den mütevatir olarak gelmiştir, hadis ve sened ehli bunu Ebu Said radiyallahu anh’den rivayet etmişlerdir. Huzeyfe’den Ukbe bin Amr ve onlardan başkaları da Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den çeşitli yollardan rivayet etmişlerdir. Hadis ehli bilmektedir ki bu hadis yakin ( yani kesin ) bilgiyi ifade etmektedir.

İşte bu adam, ademoğlu yakılıp tozları yerlere dağıldığında Allah-u Teâlâ’nın tekrar onu bir araya getirip diriltmesi yani ; Allahın kudreti konusunda şüphe ve cehaleti vardır. Bunlar iki büyük temel meseledir. 

Birincisi : Allah’la ilgilidir. O da Allah’ın her şeye kadir olduğuna iman etmektir. 

İkincisi ise : Ahiret günüyle igilidir. O da ; ölüleri Allah-u Teâlâ’nın dirilteceğine, amelleri üzere haşr edeceğine iman etmektir.   

Bu adam Allah’u Teâlâ'ya ve ahiret gününe toptan inanan bir kişi olduğundan, Allah’ın salih amel işleyenleri mükafatlandıracağını, kötü amel işleyenleri ise cezalandıracağını bildiği için korkmaktadır. Bu adamın, günahları sebebiyle Allah’ın kendisini cezalandıracağından korkması, Allah’u Teâlâ'ya ve ahiret gününe iman etmesi ve salih ameller işlemesi sebebiyle Allah onu affetmiştir. Bu adamın işlediği salih amel ise Allah’u Teâlâ'dan korkmasıdır. Ayrıca kitap ve sünnette, risalet tebliğ edilmedikçe Allah’ın hiç kimseye azap etmeyeceğine işaret edilmektedir. Allah ancak, risaletin tebliğ edilmesinden sonra azab eder. Bir kimseye tebliğ topluca ulaşmamışsa hemen ona azap edilmez. Kendisine tafsilatsız, genel olarak tebliğ yapılan kişi de ( kendisine öğretilen ve ) üzerinde bulunduğu delili ve risaleti inkar etmedikçe ona azap edilmez. " 

Mecmua el Fetava  : 12.c. s : 491  

 Ebu Muhammed İbn Hazm şöyle demiştir :

" Bu adam öleceği ana kadar Allah’u Teâlâ’nın onun küllerini toplayabileceğini ve böyle yaptığında onu diriltebileceğini bilmiyordu. Fakat Allah-u Teâlâ, Allah’ın varlığına imanı, işlediği suçu ikrarı, korkusu ve cehaleti sebebiyle onu affetti."

 El Fasl Fil Milel ve’l Ehvai ve’n Nihal : 3.c. s : 252

“… Bu kimse Allah’ın, küllerini toplamaya ve kendisini tekrar diriltmeye muktedir olduğunu ölene kadar bilmiyordu. Allah’u Teala onu ; ikrarı, korkusu ve bilgisizliğinden dolayı bağışladı….. ”

El Fasl Fil Milel ve’l Ehvai ve’n Nihal : 69.S

İbn Kayyım rahimetullahi aleyh : 

" Cahillikten ya da bu konuda sahibini özürlü gösterecek bir te’vilden dolayı, Allah’ın kendisine Şeriat kıldığı şeylerden herhangi bir şeyi inkar eden kişi tekfir edilmez. Aynı Allah’ın kudretini inkar eden, ailesine kendisini yakmalarını ve denize savurmalarını emreden adam gibi... Allah, buna rağmen onu affetmiş ve cehaletinden dolayı ona rahmet etmiştir. Çünkü tebliğ ona ulaşmamış ve Allah’ın kendisini tekrar diriltmeye kadir olduğunu, inatçı ve yalanlayıcı bir tavırla inkar etmemiştir. " 

Medaricussalikin  : 1.c. s . 338-339

İmam Dehlevi şöyle dedi :

" Bu adam, Allah’ın tam bir kudret sıfatıyla sıfatlandığını kesinlikle biliyordu. Fakat kudreti ( güç yetirme ), ancak mümkünatta ( olabilecek şeylerde ) olur, mümteniyatta ( olması imkansız şeylerde ) ise olmaz zannediyordu.

Bu adam yarısı karaya, yarısı da denize, böyle farklı yerlerde dağıtılmış olan küllerin toplanmasının imkansız olduğunu ve bu düşüncesinin Allah’ın kudret sıfatını iptal etmeyeceğini zannediyordu. O, ilmine göre hareket ederek böyle davranmıştı. Bu sebeple kafir olmadı. " 

Hüccetullahi el Baliğa : 1.c. s: 60   

2 = ALLAH … KALPLERDEN GEÇENİ BİLMEZ İNANCI BÜYÜK ŞİRKTİR … OYSA  Kİ  AİŞE  ANNEMİZ  BUNU  BİLMİYORDU … AMA ALLAH RASULÜ S.A.V HANIMINI TEKFİR ETMEDİ …

“ … Aişe r.anha’dan şöyle dedi ki : Size Rasulullah s.a.v ve kendimden bahsedeyim mi ? Biz , evet dedik. Aişe : '' Nebi sav benim yanımda bulunduğu gece olunca geldi. Müteakiben ridasını yere koydu,ayakkabılarını çıkarıp onlarıda ayaklarının yanına koydu. İzarının bir tarafını döşeğinin üzerine yayıp uzandı. Ancak benim uyuduğumu zannedinceye kadar bekledi. Müteakiben yavaşça ridasını aldı. Kapıyı yavaşça açtı, evden çıktı yavaşça kapattı.

Elbisemi başımdan geçirip büründüm. İzarımı da giyindim, sonra arkasından gittim. Nihayet Rasulullah s.a.v Baki mezarlığına vardı, ayakta durdu ve duruşunu uzattı. Sonra üç defa ellerini kaldırdı. Sonra üç defa ellerini kaldırdı. Sonra geri döndü. Bende geri döndüm. O süratle yürüdü. Bende süratle yürüdüm. O koştu bende koştum.Neticede ben onun önüne geçtim ve eve girdim. Ben yatar yatmaz o da eve girdi ve :

- Ya Aişe, neyin var soluk soluğasın, buyurdu. Ben :

- Bir şey yok dedim.

- Ya bana haber verirsin, yahut da Latifu'l Habir Olan Allah bana haber verir, buyurdu.

- Ben ya Rasulullah : Anam babam sana feda olsun dedim ve olanı anlattım. Önümde gördüğüm insan karıltısı sen miydin ? buyurdu.. Bunun üzerine beni gögsümden bir defa itti ve bu itişle beni sarstı. Sonra : ( Nöbetinde ) Allah ve Rasulunun sana zulmedeceğini mi sandın ? dedi. Aişe : İnsanlar her ne kadar gizlese de Allah onu bilir mi ? dedim. Rasulullah, “ evet “ buyurdu.

Müslüm : 974-103 - Nesei : 3973-3974 - Ahmed : 6-221 - Abdurrezzak : 6712 - el Albani kitabu’l Cenaiz : 231-232

Şeyhul islam şöyle dedi : Gördüldüğü gibi müminlerin annesi Aişe, Rasulullah s.a.v'e insanların gizlediği şeyi Allah bilir mi ? diye soruyor. Rasulullah s.a.v'de ona '' EVET “ diye cevap veriyor… Bu olay Aişe r.anha’nın ondan önce insanlar gizlese de Allah'ın herşeyi bildiğini bilmediğine delalet eder… İnsanlar gizlese de Allah’ın herseyi bildigini Aişe r.anha öğrenmeden önce onu inkar ediyor hükmünde değildi. Şüphesiz ki hüccetin kıyamından sonra onu ikrar imanın usullerindendir. Allah'ın herşeyi bildiğini inkar, Allah'ın herşeye kâdir olduğunu inkar gibidir. Aralarında fark yoktur...

                                                       Şeyhulislam Mecmuu Fetava : 11/412- 413 

Hulasa bu olay,  Aişe'anha’nın Allah'ın herşeyi bildiğini bilmediğine delalet eder ki, bu onu kafir veya müşrik yapmaz… Neden … ? Çünkü bu konu henüz Aişe annemize öğretilmemişti…

 

Halbu ki bu olaydan önce inen şu Ayeti Celile vardı : 

 

 " Şüphesiz Allah sinelerin özünde saklı olanı bilir. “   Lokman : 23

 

Bu olayda cehaletin mazeret olduğuna açık bir delil vardır… Şayet cehalet mazeret değilse haşa Aişe annemiz r.anha bu sözüyle dinden çıkmıştır. Oysa Rasulullah s.a.v küçük bir tepki dahi vermeden onun bu konudaki bilgisizliğini izale etmek için ona tebliğ ediyor.

         Hulasa her konuda olduğu gibi bu konuda da meseleyi islama göre değerlendirmek gerekir … Çünkü islamda kural bellidir. O da ; failin hükmü farklı, fiilin hükmü farklıdır … 

3 = ALLAH’TAN BAŞKASINA SECDE ETMEK BÜYÜK ŞİRKTİR …   AMA ALLAH RASULÜ S.A.V  MUAZ R.A’YU TEKFİR ETMEDİ …

 “ … Abdullah bin Ebi Evfa r.a’dan.Şöyle demiştir : Muaz Şam’dan dönünce Peygamber s.a.v’e secde etti. Rasulullah s.a.v :

-   Bu ne ya Muaz ? buyurdu. Muaz :

- Ben Şam’a vardım, onların reislerine ve emirlerine secde ettiklerini gördüm. Ben bu işin size yapılmasını arzuladım, diye cevap verdi. Rasulullah s.a.v :

- Sakın böyle yapmayın ! Eğer ben Allah’tan başkasına secde etmesini her hangi bir kimseye emredecek olsaydım, kadının kocasına secde etmesini emrederdim. Muhammed'in nefsi elinde olan Zata yemin ederim ki, bir kadın, kocasının hakkını eda etmedikçe Rabbinin hakkını da eda edemez. Kadın (deve sırtındaki ) semere binmiş iken kocası nefsini talep edecek olsa, kadın bu isteğe mani olamaz. “

İBNİ MACE : 5.C.1853.N - AHMED  : 4.381.18913.N

İmam Şevkani r.h der ki : Bilmeden Allah’tan başkasına secde eden bir kimse tekfir edilmez.  

NEYLUL  EFTAR : 6.210

Bu olayda cehaletin mazeret olduğuna açık ve net bir delil vardır… Çünkü itikadi bir mevzu olmasına rağmen Muaz,  Allah’tan başkasına secde etmiştir …  Ama ne zaman ki Allah Rasulü s.a.v bunun yanlış olduğunu kendisine anlattı, Muaz r.a artık bundan böyle aynı yanlışı işlememiştir … 

         Hulasa her konuda olduğu gibi bu konuda da meseleyi islama göre değerlendirmek  ve failin hükmü ile fiilin hükmünü birbirinden ayırmak gerekir … Çünkü bu olayda görüldüğü gibi fiil, şirk ve küfür ifade eden bir fiildir…  Ama Allah Rasulü s.a.v bu fiili yapan Muazı   tekfir etmemiştir…

4 = KABİR AZABINI İNKAR BÜYÜK ŞİRKTİR … OYSA  AİŞE  ANNEMİZ  BUNU  BİLMEDEN İNKAR ETTİ … AMA ALLAH RASULÜ S.A.V HANIMINI TEKFİR ETMEDİ …

“ … Aişe r.anha şöyle demiştir : Benim yanıma Medine Yahudilerinden iki yaşlı kadın girdiler de konuşma arasında bana :

- Şüphesiz, kabir ehli kendi kabirlerinde azab olunurlar ! dediler. Ben o kadınların bu sözünü kabul etmedim, onları tasdik etmem bana güzel gelmedi. Sonra çıkıp gittiler. Bu sırada Peygamber s.a.v de benim yanıma girdi. Ben kendisine :

- Ya rasulallah ! İki koca karı benim yanıma geldiler de kabirdekiler kabirlerinde azab olunurlar dediler, diye zikrettim. Rasulullah s.a.v de :

- Onlar doğru söylemişler. Kabir ehli, öyle bir azabla azab edilirler ki, onların azaplarını hayvanların hepsi de işitir, buyurdu.

    Bundan sonra Rasulullah’ı, kıldığı her namaz’da muhakkak kabir azabından Allah’a sığınırken görmüşümdür. “

Buhari : 14.c.6311.s 

         Bu olayda cehaletin mazeret olduğuna açık bir delil vardır… Çünkü itikadi bir mevzu olmasına rağmen Aişe validemiz kabir azabını bilgisizce reddetmiştir… Ama ne zaman ki Allah Rasulü s.a.v bunu kendisine anlattı, Aişe validemiz o zaman kabir azabını kabul etmiştir.

         Hulasa her konuda olduğu gibi bu konuda da meseleyi islama göre değerlendirmek gerekir … Çünkü islamda kural bellidir. O da ; failin hükmü farklı, fiilin hükmü farklıdır … Bu olayda görüldüğü gibi söz, şirk ve küfür ifade eden sözdür…  Ama Allah Rasulü s.a.v bu sözü  söyleyen Aişe annemizi tekfir etmemiştir.

5 = GALİBİYETİN AĞACA SİLAH ASMA VESİLESİYLE OLACAĞI İNANCI BÜYÜK ŞİRKTİR …  AMA ALLAH RASULÜ S.A.V  BÖYLE BİR TEKLİFİ YAPANLARI TEKFİR ETMEDİ …

“ … Ebi Vakıt-el Leysi’den. Dedi ki : Rasulullah s.a.v ile birlikte Huneyn seferine çıktık. Biz şirk ve küfür aleminden yeni ayrılmıştık. Müşriklerin Zatu Envat dedikleri ve kutsal saydıkları bir ağaçları vardı. Savaştan önce - galibiyet getirmesi düşüncesiyle - silahlarını bu ağaca asarlardı. Yolda, böyle ulu bir ağacın altından geçerken dedik ki :

- Ya rasulallah ! bize de bir zatu envat edinsene. Rasulullah s.a.v buyurdular ki :

- Allah’u ekber ! Yine aynı yol. Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, İsrail oğullarının Musa’ya : 

   يَا مُوسَى اجْعَل لَّنَا إِلَـهاً كَمَا لَهُمْ آلِهَةٌ

“ Ya Musa ! onların ilahları gibi bize de bir ilah edinsene, dediğinin aynısını diyorsunuz. Siz gerçekten cahillik yapan bir kavimsiniz. “

Ahmed : 5.218.21390.n İbn Hibban : 8.6667.n Ebu Ya’la : 2.1437.n Tirmizi : 4.c.2271.n 

         Bu kıssada da görüldüğü gibi Allah Rasulü s.a.v’e tabi olan ve tevhidi daha yeni yeni  öğrenen Müslümanlar, Mekke’li müşriklerin  kılıçlarını  dallarına  asarak  kendisinden fayda bekledikleri zatu envat gibi bir ağacın, kendileri için de edinilmesini Peygamber s.a.v’den taleb ediyorlar …

         Halbuki böyle bir istek ve galibiyetin de dallarına kılıç asmakla elde edileceği bir ağacı kutsama inancı şüphesiz ki şirktir … Çünkü galibiyet Allah’ın elinde ve O’nun dilemesiyledir.  

         Ama buna rağmen Allah Rasulü s.a.v bu kimselere, Allah’a şirk koşup müşrik oldunuz, küfre girdiniz  veya  dininizi iptal ettiniz, dolayısıyla sizin yeniden iman etmeniz gerekir Şeklinde tekfiri ifadeler kullanmayıp, onlara bu şekildeki bir inancın ve amelin şirk olduğunu, dolayısiyle bundan uzak durulması gerektiğini anlatmıştır…

         Hulasa bu konuda meseleyi islama göre değerlendirmek ve failin hükmü ile fiilin hükmünü birbirinden ayırmak gerekir … Çünkü bu olayda görüldüğü gibi kullanılan söz, şirk ve küfür ifade eden bir söz ve istektir…  Ama Allah Rasulü s.a.v bu sözü söyleyen kimseleri tekfir etmemiştir…

 

Tacuddin el Bayburdi

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol